Bilgin Yeşilboğaz

Bilgin Yeşilboğaz

27 Eylül 2024 Cuma

ASKIDA YAŞAMLAR

ASKIDA YAŞAMLAR
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Av. BİLGİN YEŞİLBOĞAZ

Ülkemizde gerçekten insanca yaşamak büyük bir mücadele ve özveri gerektiriyor.

Anayasamıza göre Madde 2 – Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir…

Sosyal politika araçları başlıca sosyal sigortalar, sosyal teşvik, sosyal yardım, sosyal tazmin ve sosyal hizmetleri kapsamaktadır.

İtalya’da nostaljik bir jest olarak başlayan “askıda kahve” uygulaması toplumsal dayanışmayı ve farkındalığı arttırma anlamında uygulanmaktaydı.

Pandemi ile birlikte “ASKIDA…” uygulaması neredeyse hemen hemen toplumsal yaşamımızın tüm gereksinmelerinde uygulama alanı bulmuştur. Ülkemizde büyük çoğunluk ASKIDA YAŞAMLAR SÜRMEKTEDİR.

Askıda fatura ile başlayan süreç, askıda ekmek, askıda yemek, askıda bilet, askıda burs, askıda ajanda, gazete, gergi, eğitim, etkinlik vs vs…

ile genişleyerek sürmektedir. Ülkedeki ekonomik çöküşten doğrudan etkilenen sayısı her geçen gün artmaktadır. Doğal olarak da bunlardan yararlanan insan sayısı da gün geçtikçe artmaktadır.

Türkiye Odalar ve Borsalar Bir­liği (TOBB), istatistik­lerine göre ilk 7 ayda 2,889 şirket kapanmış,

Türkiye Esnaf ve Sa­natkarları Konfederasyonu (TESK) verilerine göre, Mer­sin özelinde 2024’ün ilk 7 ayın­da bin 348 esnaf kepenk ka­patmış.

Konkordato ilanları bü­yük bir artış gösterdi. Mersin için ise protestolu senet sayısı yüzde 589 artışla 545 milyon TL’ye, karşılıksız çek adedi ise yüzde 86 artarak 2 bin 588’e, tutarı yüzde 224’lük artışla bir milyar 429 milyon TL’ye ulaş­tı.

İşsizlik her geçen gün artıyor. Emekliler açlık sınırının altında maaşlara mahkum edilmişler, Asgari ücret nerdeyse kira paralarını ödemeye yetmemektedir. Güvencesizlik had safhada.

Devletin en önemli görevlerinden birisi sosyal devlet anlayışıdır. Bu sosyal devlet ilkesi, devlete aynı zamanda devlete yükümlülük yüklemektedir. Toplumun tümü ve onun üyeleri birçok bakımlardan devlet edimlerine muhtaçtırlar. Ekonominin gereklerine ve toplumun ihtiyaçlarına uygun olarak tüm hizmetleri (ulaşımdan, eğitime, sağlık, barınma ve beslenme vs) sağlamak zorundadır.

Sosyal devlet ilkesi, devleti, tüm bu gerekli edimleri “insan onuruna yakışır bir yaşamı güvence altına almak için” yerine getirmek üzere yükümlendirmektedir.

Anayasamızın temel hak ve özgürlükler sistemi, başlangıç kısmının 6. paragrafında yer alan İNSAN ONURUNUN KORUNMASI kuralının gerçekleşmesine hizmet etmektedir. Çünkü bütün temel haklar özde insan onuru uğruna garanti edilmişlerdir.

Çöpten yiyecek toplama, sürekli yardımlara muhtaç olarak yaşamak ve askıda yaşamlar sürerek insanlık onurumuzu nasıl koruyabiliriz. İnsan her şeyden önce onuru ile insandır.

Hükümetin bir an önce bile isteye bozdukları demokrasi, hukuk devleti ilkesi ve ekonomiyi tekrar fabrika ayarlarına döndürerek, insanlık onurunu koruma adına askıda yaşamlara ve muhtaç toplum anlayışına bir son vermesi gerekmektedir. Bu iş inanç, azim, mücadele ve özveri ister. Yapamıyorsanız gidersiniz. Kimse Türkiye Cumhuriyeti Devletinden büyük değildir. Devlet de toplum içindir.

Toplumun da Anayasal haklarını en etkin şekilde ve ısrarla talep etmesi kollektif birlikteliği, mücadeleyi sürdürmesi gerekmektedir.

UNUTMAYIN SİZ NE KADAR TALEP EDERSENİZ O KADARINI ALIRSINIZ. (Mersin Times)

Devamını Oku

31 Mart yerel seçimleri ülkede siyaseti değiştirdi

31 Mart yerel seçimleri ülkede siyaseti değiştirdi
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Av. BİLGİN YEŞİLBOĞAZ

CHP ve diğer muhalif partiler iktidarın elinden yerel yönetimlerin büyük çoğunluğunu alarak tarihi bir zafere imza attılar.

Bunda tabi ki 2019 yerel semlerinin etkisi ve katkısı yadsınamaz.

Kemal Kılıçdaroğlu liderliğinde uygulanan halka inme, halkın yanında olma ve sosyal, şeffaf, adil ve halkın yaranını gözeten belediyeciliğin ilkelerinin uygulanması bugünkü başarının temel taşlarıdır.

2019 yerel seçimlerinde seçilmiş bulunan belediye başkanlarımız meclis çoğunluğu olmadığı için içerideki engellemelere, merkezi hükümetin engellemelerine, depreme, covid salgınına, ekonomik krize, belediyeleri kazandıklarında aldıkları enkaza rağmen inanılmaz bir azimle bir başarı öyküsü yazdı.

Merkezi idarenin yapması gereken tüm yükleri neredeyse yerel yönetimler sırtlandı. Kötü yönetilen ekonomik politikaların halka acı yansımalarını belediyeler gidermeye çalıştı.

Halkının yanında oldu. İktidarın belediyeleri dahi bu eylemleri ve söylemleri takip etmek, taklit etmek zorunda kaldı.

Yere yönetimlerin uygulamaları halka KRAL ÇIPLAK dedirtti.

31 Mart 2024 yerel seçimleri yeni bir Türkiye hayalinin miladıdır. İktidar aradaki fark çok olmasa yargı eli ile bir çok seçimi iptal ettirecek, kayyum atayacak ve seçimin mağlubiyetini yargı eli ile gidermeye çalışacaktı. Neyse ki yargının çifte standartı birçok ilçemizde uygulansada ülkenin büyük çoğunluğuna sirayet edemedi. Ancak yargının siyasallaşması hala devam ediyor.

Seçimin bu nitelikteki kazanımı CHP içinde bir sürpriz olmuştur. Burada halkı iyi anlamak,seçimin sonuçlarını iyi analiz etmek gerekiyor. Özellikle CHP’nin Mamak’tan çıkıp Çankaya’da sıkışmasının yıllardır iktidar olamama nedenlerini iyi analiz etmek gerekiyor. Seçim sonuçlarına sevinmek yerine oturup düşünmek gerekiyor. Zira halk CHP ye büyük bir sorumluluk yüklemiştir. Ve bunun sonucunu görmek isteyecektir. CHP mutlaka ama mutlaka bu sınavı başarmak zorundadır.

Halktan kopuk, haklı anlamayan, sırtını hakla yaslamayan, ne istediğine kulak vermeyen ve üstten bakan anlayıştaki siyasetin sonu geldi. Halk artık hizmet istiyor. Demokratik bir ülkede hakça eşit yaşayarak, hak ettiğini almak istiyor. Haklarının ne olduğunu biliyor. Boş seçim vaatlerine aldanmadı.

Mersin, Ankara, İstanbul, İzmir, Adana gibi büyükşehirlerimizin başkanları gibi samimi, halkı dinleyen ve hizmeti ayağına götüren, onları kul olarak değil, vatandaş ve yetki sahibi olarak gören, dinleyen anlayış kazandı. Bu zaferin mimarları bu belediye başkanlarımızdır.

2019 seçimlerini kazanan belediyelerimiz ve yeni seçilenler meclis çoğunluğunu da kazandılar. Önleri açık.

Artık ayağı yere sağlam basan projelerinin ve vaatlerinin hızla hayata geçirilmesi gerekiyor. Tüm belediyeler ortak proje havuzu oluşturarak, sosyal belediyecilik başta olmak üzere, proje ve hizmet üretiminde birbirleri ile koordineli yardımlaşarak kentlerimizin geliştirilmesi ilerlemesi için ortak hareket etmeleri gerekmektedir. Birbirlerine destek olmak zorundalar.

Merkezi hükümetinde artık gölge etmeyi bırakması gerekiyor.

Ülkemizin artık kaybedecek 1 dakikası dahi kalmadı. Kaynakların doğru kullanılarak, gerçek hizmet atağının başlatılması ve siyasetin yerel yönetim ayağında farklılıkları bir kenara bırakarak halkın ve kentin ihtiyaçlarına cevap verecek ortaklığı, birlikteliği sağlamaları gerekmektedir.

Seçimlerin tüm ülkemize hayırlı uğurlu olması dileklerimle, tüm belediye bakanlarımıza başarılar dilerim. (Mersin Times)

Devamını Oku

Hukuk-Yargı ve Cumhuriyetimizin 100. Yılı

Hukuk-Yargı ve Cumhuriyetimizin 100. Yılı
1

BEĞENDİM

ABONE OL

Av. BİLGİN YEŞİLBOĞAZ

Cumhuriyetimizin tam da büyük coşkuyla 100.yılını kutladığımız şu günlerde TBMM ne Hükümetin sunduğu 12. Kalkınma Planı geldi.

Tabi refleks olarak hemen yargı ile ilgili kısma göz attım. Daha önce defalarca yazılarımda veya konuşmalarımda değindiğim hususu yani hukuk güvenliği ile ekonomik kalkınmanın paralel olduğunu ifade eden  “Ekonomik ve Sosyal kalkınmanın sağlanması bağımsız, tarafsız ve şeffaf yargı sisteminin egemen olduğu hukuk devleti ile demokrasi ve iyi yönetişim ilkelerinin etkin şekilde uygulanmasıyla mümkündür.” İlkesini 12.kalkınma planının temeline almış olduklarını gördüm.

12.Kalkınma Planına göre, önümüzdeki dönemde adalet hizmetlerinde yargı süreçlerinin adil, hızlı ve etkin şekilde işlemesi, öngörülebilir olması, adalete erişimin kolaylaştırılması ve adalet sistemine duyulan güvenin daha da artırılması temel amaç olacak.

“Temel Hak ve özgürlükleri koruyan hak ihlallerine karşı etkin mücadele eden, hızlı öngörülebilir, adil, şeffaf, hesap verebilir, erişilebilir, güvenilir ve insan odaklı bir yönetim anlayışı adalet sisteminin temeli olmaya devam edecektir” dediği yerde bir dur demek gerekiyor. Yargı her yerinden dökülüyor, HSK ya yağan ihbar mektupları ve ifşalar ile MİT tarafından Cumhurbaşkanına sunulduğu iddia edilen yargı raporunda artık yargının çeteleştiği ve özellikle suç örgütleri ile siyasilerin yargı içinde cirit attığı iddiaları karşısında somut hiçbir şey ortaya koymayan ve TEMİZ ADALET, TEMİZ ELLER operasyonu yapmayan bir sistemden, yönetimden nasıl bu plandaki taahhütlerin gerçekleştirilmesini bekleyeceğiz.

Türkiye, World Justice Project’in 2022 Hükümetin Hukuka Bağlılığı Endeksinde 140 ülke arasında 135’inci, Transparency International’ın 2022 Yolsuzluk Algısı Endeksi’ne göre, 180 ülke arasında 96. sırada yer alıyor. Yargıya güven her yıl biraz daha düşüyor,2022 yılı sonu itibariyle yargıya güven yüzde 18’lere kadar düşmüş durumda. Ama kimse bu durumdan rahatsız değil sanırım.

Adalete erişimin oldukça zor olduğu, sistemsel anlamda yürütmenin bir şubesi haline getirilen yargının tamamen sadece sisteme aykırı söz ve eylem sahiplerini vurduğu, ara ara hukuka, evrensel kurallara uygun kararlar veren AHİM ve Anayasa mahkemelerinin kararlarını uygulamayan bir yargı ne kadar güvenilir, ne kadar topluma huzur ve güven verebilir. Sermaye nasıl bu hukuksuzluk ikliminde yatırım yapar, istihdam sağlar.

Bugün itibarıyla sadece Anayasa Mahkemesi’nin önünde 130 bin bireysel başvuru bulunmakta. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin önünde ise 46 ülkeden toplam 74 bin başvuru var. Yani Anayasa Mahkemesi’nin önündeki başvuru neredeyse AHİM’in 46 ülkeden aldığı başvurunun iki katı kadar.

Yargıdan, vatandaşın bile bir şey beklemediği yerde iş dünyası nasıl bir şey beklesin. Yargılamaların yıllarca sürdüğü, makul sürede yargılanma hakkının olmadığı bir sistemde nasıl güvenle yatırım yapsın, ekonomik ve sosyal kalkınmaya katkıda bulunsun.

Maalesef hukuk örgütleri de bu süreçte sessizliklerini koruyor. Cumhuriyetin 100. Yılına yakışmayan bir tutum sergiliyorlar. Barolarımızın büyük çoğunluğu maalesef protokol baroculuğundan öteye geçmiyor. Etliye sütlüye karışmayan, aman ağzımızın tadı kaçmasın havasında, arada bir dostlar alışverişte görsün misali kısa bir açıklama (o da kimseyi kırmadan, mecburiyetten yazdım havasında) Henüz kalkınma planında yargı ve özellikle barolarla ilgili bölüme dair bir kelam edeni göremedim.

Cumhuriyetin kimsesizlerin kimsesi olduğu sözü bizahati yargıya söylenmiş bir sözdür. Ülkede yaşayan ve hak mağduru her vatandaşa önce yargının sahip çıkması gerekmektedir. Yargının adil, eşit ve hakkaniyete uygun kararlar verebilmesi gerekmektedir. Bu güven duygusunu verip gerçek anlamda birlik ve beraberliği sağlarsanız ekonomik ve sosyal kalkınma ardından çok rahat gelecektir. Plandaki beylik sözlerin yine sadece yazılmış olmaktan ibaret olacağını bilmek beni ziyadesi ile üzmektedir.

Cumhuriyeti anlamak ve yaşamak işte bütün mesele burda. Anlatılanlara, söylenenlere göre düşündüğünüzün ve yaşadığınızın ötesindedir cumhuriyet. Derinliğini görmek, felsefesini anlamak ve herkesin cumhuriyeti olabilecek hukuka dayalı, eşit adil hakça yaşanan bir cumhuriyeti tam da bu zamanda yeni yüzyıl yaşında gerçekleştirmek gerekiyor. Halkın kendi cumhuriyetine herkes için sahip çıkması gerekiyor.

Cumhuriyetle kalın… (Mersin Times)

Devamını Oku

YA ŞİMDİ, YA HİÇBİR ZAMAN

YA ŞİMDİ, YA HİÇBİR ZAMAN
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Av. BİLGİN YEŞİLBOĞAZ

Değerli dostlar 28 Mayıs’ta tarihi bir seçim yaşayacağız. Ülkemizin bundan sonra hangi zihniyetle yönetilip yönetilmeyeceğine, çocuklarımızın nasıl bir ülkede yaşamasını istediğimize ve cumhuriyetin ikinci yüzyılında nasıl bir ülke ve yönetimi görmek istediğimize karar vereceğiz.

Millet İttifakı adayı sayın Kemal Kılıçdaroğlu kazanırsa her şeyin birden ve hızlı bir şekilde değişeceğini söylemek hayalcilik olacaktır. Ancak bazı değişiklikleri anında fark edeceğiz ve yaşayacağız. Bunlardan birkaçına örnek verelim.

“Ananı da al git” yerine, analar ağlamasın cümlesini duyacağız,

Çocuk istismarı birden ortadan kalkmayacak, ancak artık iktidarda bir kereden bir şey olmaz sözünü duyamayacaksınız, taciz eden cemaatçilere değil, çocuklarımıza sahip çıkılacak.

Kadına şiddet, taciz ve kadın cinayetleri aniden ortadan kalkmayacak, ancak “eksik etek, o saatte orada ne işi vardı, o da mutlaka kuyruk sallanmıştır, eski sevgilisiymiş, eski eşiymiş, erkek arkadaşıymış, böyle ilişkiler olursa bu cinayet normaldir,

“Kadına şiddet abartılıyor”

Bir tane kız mıdır, kadın mıdır bilemem” Tecavüze uğrayan doğursun, gerekirse devlet bakar. Kadın ahlaklı olsun, kürtaj yapmak zorunda kalmasın. Kadınsa o da iffetli olacak. Mahrem namahrem bilecek. Herkesin içerisinde kahkaha atmayacak, bütün hareketlerinde cazibedar olmayacak” gibi cümleler duyamayacaksınız.

“SAHİPSİZ KADINLARIMIZI SAHİPLENDİRECEĞİZ” CÜMLESİ YERİNE, “KADINLAR BU ÜLKENİN GERÇEK SAHİPLERİDİR” CÜMLESİNİ DUYACAĞIZ.

Madenlerde, iş cinayetlerinde hayatını kaybedenler için fıtratında bu varmış, mukadderat, takdiri ilahi cümlesini duyamayacaksınız. İş cinayetlerinin üzerine kararlılıkla gidileceğini duyacaksınız. Depremde, tabi afetlerde, insan kaynaklı hatalar nedeniyle yitirdiğimiz canların ardından çıkıp, iktidarın veya yandaşlarının “Biz çok AZDIK, Tanrı bizi cezalandırıyor.” cümlelerini duyamayacaksınız. Dindar ve kindar nesiller yetiştiriyoruz cümlesini duyamayacaksınız. “Geri zekalı, haysiyet fukarası, sefil, zavallı, gafil, eşkıya, çürük, sürtük, siyasi eşkıya, haysiyetsiz, onursuz, sanatçı müsveddesi, edep fukarası, ahlaksız, haysiyet celladı, kan emici, Be ahlaksız, be namussuz, be adi.…”cümlelerini duyamayacaksınız.

Muhalif olan herkes terörist olmayacak. Ülkenin neredeyse yarısı hakaret davası nedeni ile cezalandırılmayacak, özgürce eleştiri yapabilecek. Sabahın erken saatinde çalan zilinizle açtığınız kapınızda apartman görevlisi veya sütçüyü göreceksiniz, yat yere yat emir kipi ile bağıran polisi değil.

Toplumu kutuplaştıran ayrıştıran ve suç örgütleri haline döndüren yapıya ilişkin övücü, ayrıştırıcı şiddeti özendirici cümleler duyamayacaksınız.

Muhtemelen eşleriyle birlikte toplum içerisinde normal bir aile yaşamı süren yöneticiler göreceksiniz. Sevgi dilini göreceksiniz. Vatandaşları teba olarak değil, birer birey ve devletin, toplumun asli unsuru olarak gören bir yönetim anlayışı göreceksiniz. Sorunlarınızı ön yargısız, kızmadan, hakaret etmeden dinleyerek çözüm üretmeye yönelen bir yönetim anlayışı göreceksiniz.

Her şeyin hakça ve halkça bölüşüldüğü, temiz siyaset ve ahlakın yerleştiği bir süreç yaşayacaksınız.

Önce yurtta sulh cihanda sulh ilkesi ile yola çıkıp, bütün komşularımız olmak üzere dünyanın neredeyse tamamıyla kavgalı ve küs hale gelen bir ülke değil sözü dinlenen, lider, diplomatik dili kullanabilen diplomatik ilişkileri ülkenin menfaatine evriştiren ve coğrafyamızda kilit rol üstlenen bir anlayış göreceksiniz.

Gençlerimizi giderlerse gitsinler diye ülkemizden kovan bir dil yerine, ülkede kalma ve ülkenin geleceğine katkı sunma anlamında kalması için umut olan bir anlayış göreceksiniz.

Liyakat ve yeteneği yerine cemaat ve adamı olanın devlet kurumlarına atandığı, işe yerleştirildiği anlayış yerine, herkesin hak ettiği ve yeteneğine göre işe yerleştirildiği ve ülkenin geleceğinin yetenekli liyakatlı insanların eline bırakıldığı bir anlayış göreceksiniz.

Bağımlı ve etki altında yargı yerine, bağımsız ve herkese hukuka, kanunlara ve vicdani kanaatlerine göre eşit adalet dağıtan bir yargı göreceksiniz.

 Bir insanı, bir ülkeyi sevmekle başlayacak her şey ve dünya daha güzel olacak.

Bu nedenle bu seçimde kullanacağınız oy, sadece kendiniz için kullanacağınız bir oy değil. Kullanacağınız oy, sizin, ailenizin, çocuklarınızın ve ülkemizin geleceği için kullanacağınız bir oydur. Bu ülkenin kuruluşu ve kurtuluşu için canlarını feda eden atalarımızın ödediği bedellere sahip çıkmak için kullanacağınız oydur. Atatürk’ün hedeflediği muasır medeniyetlere ulaşmak için çıkacağımız yolun ilk adımı için kullanacağınız oydur.

Ülkemizin oksijene ihtiyacı var. Vatanı için yüreği çarpan herkes sandığa gelsin. Aydınlık bir gelecek için sen de elini taşın altına koy.

Ülkemize, vatanımıza, topluma, demokrasimize, özgürlüklere, geleceğimize, sahip çıkma günü bugün değilse ne zaman? Ya şimdi, ya hiçbir zaman. (Mersin Times)

Devamını Oku

Demokrasi olmasa ülkeyi ne güzel yönetirdik…

Demokrasi olmasa ülkeyi ne güzel yönetirdik…
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Av. BİLGİN YEŞİLBOĞAZ

Gün geçmiyor ki bir ilimizdeki toplantı ve gösterilerin tamamı…

Süre boyunca kentimizde yasaklanmıştır haberi duymayalım. Bir konser, bir şiir dinletisi, bir basın açıklaması vs vs Anayasada teminat altına alınmış vazgeçilemez, devredilemez olan temel hak ve özgürlükler yasaklanıyor.

Kuşkusuz, mülki amirlerin kamu düzeninin sağlanması, huzur ve güvenliğin korunması bakımından bazı tedbirleri alma görevi, aynı zamanda yetkisi vardır. Bazı etkinlikleri yasaklama veya erteleme de buna dahildir. Ne var ki bu yetki mutlak olmayıp, bazı sınırlara sahiptir. Başka deyişle, yasaların öngördüğü çerçevede ve belirli, zorunlu koşulların varlığı halinde kullanılabilir bu yetki. 

Ancak her olur olmaz olayda …5442 sayılı İl İdaresi Kanununun 11/ A ve 11/C maddeleri ve ayrıca 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 7.-17.-19. maddeleri hükmü gereğince……… diye gerekçe oluşturarak yasaklamalar çoğunlukla keyfiyete kaçtığı gibi, temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunuyor.

Toplanma ve gösteri yapma hakkı/özgürlüğü demokrasilerin vazgeçilmez koşulu ve ayrılmaz bir parçasıdır. Bu hakkın/özgürlüğün güvence altına alınmadığı bir ülkede demokrasiden bahsetmek mümkün olmaz.

Ancak soyut ve sübjektif gerekçelerle o kadar çok yasak kararı alınması özellikle festival ve konserlerin keyfi yasaklanmaları yasaların ruhuna ve konuluş amacına uymamaktadır. Sürekli bir OHAL yaşanmasına neden olmaktadır.

Bu gerçek, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 34. maddesi tarafından da güvence altına alınan “önceden izin almaksızın barışçıl toplantı ve gösteri yapma hakkı”nı içi boş bir söylem haline getirmektedir.

28 Ocak 2020 tarihinde Cenevre’de Dışişleri Bakan Yardımcısı ve AB Başkanı Büyükelçi Faruk Kaymakcı tarafından okunan Türkiye Ulusal Raporu’nun “Barışçıl Toplantı ve Örgütlenme Hakkı” başlıklı bölümünde şunlar ifade edilmektedir: “Barışçıl toplantı ve örgütlenme hakkı Anayasa (33. ve 34. maddeler) ve ilgili ulusal mevzuat tarafından güvenceye alınmış demokratik bir haktır. 2014 yılı Demokratikleşme Paketi bağlamında, toplantı hakkının kapsamı daha da genişletilmiştir

Evet, Anayasa’nın 34. maddesinde “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir” denilerek toplanma ve gösteri yapma hakkı/özgürlüğü güvence altına alınmaktadır. Ancak Türkiye’de bu hakkın/özgürlüğün filen kullanımı uzunca bir dönemdir, bilhassa da 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi ardından ilk kez 21 Temmuz 2016’da ilan edilen ve yedi kez uzatılan Olağanüstü Hal (OHAL) koşulları ve sonrasında maalesef mümkün olamamaktadır.

Anayasanın 13.maddesinde; “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz” denilerek olağan dönemlerde temel hak ve hürriyetlerin sınırlanma rejimi belirlenmiştir.

Görüldüğü gibi Anayasa temel hak ve hürriyetlerin sınırlanmasını belli şartlara bağlamıştır. Bu şartlar temel hak ve hürriyetlerin sınırlanmasında kanun koyucu için geçerli olan sınırları ifade ettiği için sınırlamanın sınırları ifadesi de kullanılmıştır(Gören, 2006: 371). Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanmasında temel olarak yedi şarttan bahsedebiliriz(Gözler, 2007: 135):

 a. Sınırlama kanunla yapılmalıdır.

b. Sınırlama Anayasanın ilgili maddesinde belirtilen sebepler mevcutsa yapılabilir.

c. Sınırlama Anayasanın sözüne ve ruhuna aykırı olmamalıdır. 

d. Sınırlama demokratik toplum düzeninin gereklerine riayet etmelidir.

e. Sınırlamanın temel hak ve hürriyetlerin özlerine dokunması yasaklanmıştır.

 f. Sınırlama lâik cumhuriyetin gereklerine riayet etmelidir.

g. Sınırlama ölçülülük ilkesine riayet etmelidir.

Görüldüğü gibi sınırlamanın ilk şartı, kanuniliktir. Buna göre, temel hak ve hürriyetler ancak kanunla sınırlanabilir, tüzük, yönetmelik gibi diğer genel düzenleyici işlemlerle temel hak ve hürriyetler sınırlanamaz.

Toplumu; güvenlik ve özgürlük çıkmazına hapsedip, korkunun sürekliliğini sağlamak özellikle güvenlik politikalarının her an gündemde tutulması idarenin zaafını, yetersizliğini göstermektedir.

İdarecilerin işi, Anayasa ve evrensel normlarca güvence altına alına temel hak ve özgürlüklerin güven içinde kullanılabilmesine olanak sağlayan tedbirleri almak, bu hakların kullanılmasının önündeki engelleri kaldırmak olmalıdır.

21.yüzyılda bu yasaklarla idarecilik yapılamaz. Konu bahane, Yasaklar şahane… (Mersin Times)

Devamını Oku

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.