07 Temmuz 2025 Pazartesi
ABDULLAH AYAN
Geçtiğimiz günlerde Adana Valisi Köşger’ in medyaya yansıyan açıklamasıyla yeniden gündeme geldi Yumurtalık sahilinde yapılacak ‘Doğu Akdeniz Ana Konteyner Limanı’…
Köşger Çukurova havalimanı açılış günlerine denk gelen ve Şakirpaşa’ yı yitiren Adana kamuoyunun tepkisini dindirme amaçlı gibi görünen Yumurtalık Gölovası bölgesindeki deniz üstü alanın tahsisi döneminde de yerinde incelemiş ve “Bu büyük projeyi onaylayarak Adana’mıza kazandıran Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a hemşehrilerimiz adına şükranlarımı sunuyorum.” Demişti..
Onaylandığını duyurduğu proje aslında T.C. Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı, Altyapı Yatırımları Genel Müdürlüğü tarafından 2022 yılında ÇED dosyası hazırlanıp müracaat aşamasına gelen yatırım ile ilgiliydi ve aslında onaylanan proje değildi, yatırımın yapılacağı bölgedeki 2 milyon m2 deniz alanının liman yapımı amaçlı tahsisi hakkındaki kararname idi.
Öyleyse, proje ne durumdaydı?
Yumurtalık’ ta yapımı planlanan ve 16 Haziran 2022 günü resmi duyurusu yapılan ADANA (DOĞU AKDENİZ) ANA KONTEYNIR LİMANI projesinin ÇED dosyası Aralık 2022’ de gerçekleştirilen İnceleme Değerlendirme Komisyonu (İDK) toplantısında ele alındı.
Ve toplantıya özellikle Bakü Tiflis Ceyhan Boru Hattının bir parçası olan Haydar Aliyev Terminali’nin işletme sınırları ile çakışması konusunda yoğunlaşan BTC Co. Şirketi uyarıları damgasını vurdu.
İDK, BTC şirketinin yaptığı ve Adana (Doğu Akdeniz) Ana Konteynır Limanı projesinin Haydar Aliyev Deniz Terminaline uzaklığının güneydoğu yönünde 197 metre olarak gösterilmesi, mesafenin mutlaka yasal mevzuata uygun biçimde revize edilmesi gerekliliği gerekçesiyle ÇED sürecinin durdurulmasına bu Aralık 2022 toplantısında karar verdi.
Dosyanın rafa kaldırılmasına yol açan BTC Company itiraz gerekçesi özetle şöyleydi:
“Kamu ve özel kuruluşlara ait stratejik değeri haiz her türlü yer ve tesislerin dış sınırlarından itibaren en fazla 400 metreye kadar geçen noktaların birleştirilmesiyle tespit edilen alanlar” olarak tanımlanmıştır. Bu doğrultuda, yine aynı Yönetmelik’in 21. maddesi uyarınca Bakanlar Kurulu’nun 31 Ekim 2016 tarih ve 2016/9463 sayılı Kararıyla, Terminal, İskele ve Dolum Tesisleri çevresinde Özel Güvenlik Bölgesi kurulmuştur. Aynı zamanda ÇED Raporu’nda belirtilen 400 metrelik Özel Güvenlik Bölgesi haritası resmiyet kazanmıştır ve anılan Bakanlar Kurulu Kararı halen yürürlüktedir.”
Derken ÇED dosyası iki yıla yaklaşan süre sonunda 12 Temmuz 2024 günü yeniden raflardan indi, yasal süreç kaldığı yerden ve yeniden işlemeye başlar…
Eski projeden farklı olarak yeni ÇED dosyasında, Ana limanın konumu Botaş iskelesi ve H. Aliyev petrol platformuna itiraz konusu edilen mesafelere uygun olarak revize edilir…
Dosyada konu hakkında şu bilgiye yer verilir:
“Yerel hukukun da üstündeki Uluslararası hukuka atıfta bulunan BTC CO uyarılarına karşı revize Temmuz 2024 final ÇED dosyasında “BİL (Botaş İnt. Liman) iskelesi Doğu Akdeniz Ana Konteyner Limanına yaklaşık olarak ÇED Alanına 410 m mesafede bulunmaktadır. Bu mesafe kurum görüşünde belirtilen 400 m’lik güvenlik mesafesinden dışında kalmaktadır.”
Aynı dosyada ‘yapılacak limanın Kuzeydoğu yönünde Haydar Aliyev Deniz Terminaline uzaklığının 395 metre’ , BİL iskelesine uzaklığının 410 metre olacağı bilgisi yer alır..
Peki, başvurusu yapılan ve hatta Çevre Şehircilik Müdürlüğünce Halkı Bilgilendirme Toplantısı gerçekleştirilen (tarım alanlarının büyük zarar göreceği gerekçesiyle yöre halkı projeye tepki göstermişti) proje ne durumda derseniz?
Aradan geçen bir yıllık süreye karşın makalenin kaleme alındığı 2 Temmuz 2025 gününe kadar ÇED dosyası ile ilgili Adana Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü internet sitesinde yayınlanmış olumlu olumsuz herhangi bir karar, duyuru yok…
Oysa Vali Köşger Haziran ayı son haftasında yayınlanan demecinde;
“ÇED ile ilgili süreç aşıldığını, burada yapılacak Doğu Akdeniz Konteyner Limanının, yıllık 9 milyon konteyner elleçleme kapasitesiyle dünya çapında üst sıralarda olacağını, Türkiye’nin diğer tüm limanlarındaki elleçleme kapasitesi toplam 12 milyon TEU olduğu düşünüldüğünde bunun 3’te 2’si kadar kapasiteye Ceyhan’ın tek başına sahip olacağını ifade ediyor…
Vali Köşger ÇED süreci aşıldığını söylediğine göre ya henüz yayınlanmamış ÇED dosyası hakkında bizim bilmediğimiz bilgiye sahip olduğunu söylüyor, ya da beklentileri o yönde…
Vali uzunca demecinde başka bilgiler de veriyor…
Örneğin proje tamamlandığında limanı kapsayan bölgede 500 bin kişilik yeni bir kent doğacağı, Ana limanın Süveyş’e alternatif olacağı gibi iddialı söylemler buna örnek…
500 bin kişilik yeni bir kent doğacağı hatta Ana limanın Süveyş’ e alternatif olacağı bir yanıyla doğru…
Ancak bu hayallerin gerçeğe ne zaman ve nasıl dönüşeceği muamma ve bu soruların somut yanıtı asıl mesele…
Örneğin 9 milyon konteyner elleçleme kapasitesi ne zaman gerçekleşecek?
Yumurtalık Ana limanı ÇED dosyası bu konuda yeterince doyurucu bilgi veriyor;
Adana Yumurtalık ana konteyner limanının hedeflenen 9 milyon konteyner kapasitesine ulaşması için hazırlanan termin planında verilen tarih 2045…
İşte yıllar itibariyle hedeflenen elleçleme kapasitelerine göre gerçekleşecek fazlar:
1. Faz: 2026’da 1 milyon TEU
2. Faz: 2029’da + 1,5 milyon TEU
3. Faz: 2033’te + 2 milyon TEU
4. Faz: 2037’de + 1,5 milyon TEU
5. Faz: 2042′ de + 2 milyon TEU
6. Faz: 2045′ te+ 1 milyon TEU ilaveyle sonuçta 9 milyon..
Kısaca öyle üç beş yılda 9 milyon konteyner elleçleme kapasiteli bir liman inşası söz konusu değil…
Kaldı ki bir limanın Ana (HUB) limanı kategorisinde yer alması için 10 milyon ve üstü TEU yıllık elleçleme kapasitesine sahip olması gerekiyor…
Örneğin Dubai Jebel Ali 2024’ te 15,5 milyon ve Hollanda’ daki Rotterdam limanı 14 milyon konteyner elleçledi…
2009’ da Mersin fizibilite ve etüt çalışmaları, ÇED süreci tamamlanmış Ana limanı (mevcut limanın doğusunda yer alacaktı) bitirebilseydi, 2030 yılında 12-14 milyon TEU kapasiteli Akdeniz’ deki tek HUB limanı faaliyete geçmiş, Uzakdoğu ile Avrupa arasında, bugün Dubai’ de Jebel Ali işlevinde kıtalar arası tedarik zincirinin önemli halkası olacaktı…
Gelelim Adana Valisi Köşger’ in Yumurtalık Ana limanı yöresindeki diğer yatırımlarla 500 bin istihdam yaratacak iddiasına…
15,5 milyon TEU işleyen Jebel Ali’ nin yarattığı toplam istihdam 31,500 kişi…
Kaldı ki, Yumurtalık ÇED dosyasında yer alan hesaplamalara göre 2045’te liman tamamlandığında bile istihdam kapasitesi 4 bin civarında olacak…
500 bin bir yana 4 bin kişi mevcut haliyle yolu bile olmayan ve zaman içinde belki konaklama tesisleri, restoranları, sağlık eğitim kuruluşları, marketleri, camileri, kültür merkezleri, müzeleri beş yıldızlı otelleri ve akla gelmeyecek kadar gereksinim duyulacak bir yeni kent kaç yılda doğup gelişecek, böylesi bir kent kaça mal olacak?
Elbette 100 milyar doları gözden çıkaracak zengin bir ülke ve kaynaklara sahipseniz Mersin’ e benzer bir yeni kent inşa edebilirsiniz…
İyi de alt ve üst yapısı, yetişmiş kalifiye insan gücüyle zaten bir Mersine sahipsiniz ve üstelik 25-30 yıl değil, 3-5 yılda Yumurtalık’ ta tasarlanan hacimden daha büyük bir limanı faaliyete geçirmek mümkün iken Mersin’ i devre dışı bırakıp bu Yumurtalık-Ceyhan inadı neden? (Mersin Times)
ABDULLAH AYAN
Burgazada’ nın en güzel koyuna adını veren ve o doğal cennetin koynunda can veren Türkiye’nin ilk balerini Martha Arat’ ın dünyaya gözlerini 1920 yılında Mersin’ de açtığını, Mersin doğumlu hemşehrimiz olduğunu ben de ‘Mersin ve Bankacılığın serüveni’ araştırmamı yeniden ele almamı gerektiren çalışma sırasında öğrendim.
Tıpkı çoğu kayıtta 1926′ da kurulduğu yazılıp çizilen Osmanlı Bankası Mersin şubesinin gerçekte 1892 yılında faaliyete geçtiğini Banka müzesindeki belgeler vesilesiyle fark ettiğim gibi…
‘Mersin Dedikleri Bir Limandı Aslında‘ kitabımın yeni baskısı yapılırsa bu önemli gördüğüm tarihi bilgilere tüm detaylarıyla yer vereceğim.
Rastladığım belgeleri bu platformda paylaşınca Ali Sertan Yıldırım değerli bir katkıda bulundu…
Yıldırım “Türkiye’nin ilk balerinlerinden Marta Arat 1920 Mersin doğumludur. Bazı kaynaklara göre Marta Arat’ın babasının Mersin Osmanlı bankası müdürü olduğu yazılı” bilgisini paylaşınca Martha Arat hakkında yazılıp çizilen ne bulduysam okumaya, Osmanlı Bankası arşivini bir de o detay ışığında yeniden taramaya giriştim…
Arat’ lar Mısır’ lı (kimi kaynaklara göre Lübnan’ lı) Katolik Ermeni bir aile…
Babasının Osmanlı Bankası Mersin Şubesinde yönetici olduğu 1920′ de bu küçük kentte dünyaya geliyor…
Ardından babasının yine aynı banka tarafından İstanbul’a tayini çıkınca çocuk yaşta İstanbul’a göç ediliyor…
Çok iyi bir eğitim alıyor Martha ve o dönemin ülkenin üst düzey eğitim veren kurumlarından St. Benoit Lisesi’ni başarıyla bitiriyor…
1917 Sovyet Devrimi’nden kaçan dönemin en iyi balerinleri arasında parmakla gösterilen Lydia Krassa Arzumanova’ nın 1921′ de açtığı bale okulundaki ilk öğrencisi ve ilk kadın balerinlerimizden de biri oluyor Martha…
Avrupalı bir kadın gibi özgür yetişmiş, başına buyruk davranışlarıyla klasik İstanbul Ermeni Cemaati’nden farklı hatta aykırı bir yapısı vardır.
Kendi halinde bir İstanbul Ermenisi olan Berç Kazar ile tanışıp evlendikten sonra doğayla kucak kucağa yaşayacağı Burgazada’ yı seçer..
Madam Martha, daha sonra kendi adının verileceği Halikya Koyu’nu giderek benimser ve orayla özdeşleşir. Martha hiç gocunmadan koyun temizlik ve bakım işleri ile de ilgilenir, temizlediği kumsalda yılın her günü 12 ay boyunca denize çıplak vaziyette girer.
Evi Aya Nikola meydanındadır ama tüm vaktini daha sonra kendi adıyla, Marta Koyu olarak anılacak koydaki eski soda üreticilerine ait kulübede ve denizde geçirir. Öyle ki, dost ve konuklarını bile kulübenin önündeki incir ağacının altına kurduğu sofrada ağırlar..
Denizden topladığı taşlardan takılar yapıp çocuklara hediye eden farklı ve neşe dolu kadın aynı zamanda doğa aşığıdır.
Tek başına uzun yürüyüşlere çıkar.
Yağmur sularını da biriktiren Madam Martha, bazen bu biriktirdiklerini kast ederek ‘’Biraz Allah suyuyla yıkanayım’’ deyip tuhaf bakışlar altında evin yolunu tutar.
Doğum sancısını dahi koyda yüzerken yaşayan ve bindirildiği motorla son anda hastaneye yetiştirilen Martha, her akşam kocaman küpeleri, ayak bileklerinde halhalları, renkli elbiseleri ve pareolarıyla iskeleye inip heyecanla vapurdan inecek eşini bekler..
Bu renk cümbüşüyle bezenmiş kadının tüm samimiyeti ve canlılığına rağmen adada dedikodular başlar.
Ve sonunda bu laflar onun da kulağına gelir.
Dedikoduların ardı arkası kesilmeyince hakkında söylenenlere daha fazla katlanamaz, 1986 yılında ‘’Artık rahat edersiniz’’ notunu bırakarak intihar eder.
Ada halkı da Halikya olarak bilinen koya o günden sonra Madam Martha Koyu demeye başlar.
Bu koy, Burgazada İskelesi’nden inip sağdaki yolu 20 dakika kadar takip ettiğinizde karşınıza çıkar ve Yassıada’nın tam karşısında 1 km’lik bir alanı kaplar.
Yazar Bercuhi Berberyan ‘’Burgazada, Sevgilim’’ kitabında Martha’yı şöyle anlatacaktır:
“…Deniz onun canıydı…
İbadet eder gibi yüzerdi, meditasyon yapar gibi…
Çocuğunun doğum sancısı bile denizdeyken gelmiş, bıraksalar suda doğururdu belki de…”
Martha’ nın trajik ölümü ardından Ada halkı Halikya olarak bilinen koyu o günden sonra Madam Martha Koyu olarak adlandırmaya başlar.
Burgazada İskelesi’nden inip sağdaki yolu 20 dakika kadar takip ettiğinizde karşımıza çıkan ve Yassıada’nın tam karşısında 1 km’lik bir alanı kaplayan koy o gün bugündür Martha’ nın adıyla anılır artık… (Mersin Times)
ABDULLAH AYAN
MESİAD ev sahipliğinde Mersin BŞ Bld. bşk Seçer ve MEP bileşenlerinin bir araya geldiği benim de davetli olduğum toplantıya çok istememe rağmen son anda nükseden sağlık sorunları nedeniyle katılamadım.
Katılabilsem bir kaç soru yöneltmeyi düşünüyordum.
Hayır, BŞ Başkanı Seçer’ e yönelik olmayacaktı yanıt aradığım sorular…
Seçer, 6 yıl önce sırtlandığı ağır borç yüküne ve muhalif bir belediyenin önüne çıkarılan tüm engellere rağmen yaşanabilir bir Mersin adına üzerine düşeni fazlasıyla yaptı…
Yönelteceğim soruların muhatabı kendilerine cafcaflı MEP adını verenlerin toplandığı çatı altında Mersin’ i bir yerlere taşıyacakları iddiasını dillendiren ve son dönem izlenen yol itibariyle kamuoyunda Cumhur İttifakı’nın Mersin arka bahçesi algısına yol açan temsilciler olacaktı..
Gözleri korkmasın, ‘Mersin’in kaderini değiştirip ülkenin en zengin refah kenti konumuna taşıma potansiyeline karşın atı alanın Yumurtalık’ ı geçip Erzin-Dörtyol sahillerine ulaştığı, elimizden kayıp giden konteyner limanıyla ilgili’ zor bir soruyla başlamayacaktım.
Yıllık ödeneklerin dar bütçeleri gölgesinde kaplumbağa hızıyla ilerleyen ve 2009’da başlayıp her yıl biraz daha ileriye atılan, bir dönem 2021’ de bitirileceği vaat edilirken, ayrılan güdük ödeneklerle* daha uzun yıllar toprağın suya ve berekete kavuşmasını bekleyeceğimiz ‘Pamukluk Sulama projesi’ nin de akıbetini sormayacaktım..
Hatta iktidardaki AK Partinin 2023 seçim beyannamesinde 2035 yılı için randevu verdiği Çeşmeli-Taşucu otoyoluyla ilgili alabileceğim bir yanıt yoktu ki, sorularım olsun…
Hatta MEP’ in girişimleri sayesinde gerçekleştirilen ve ‘kentin birliktelik ruhunun pekiştirilmesini’ sağlayan ‘Ekonomi Zirvesi’ ne Mersin’ in 13 milletvekilinden sadece 3’ nün katılmış olmasıyla mı canlanacaktı ‘birliktelik’?
Ama yine de öğrenmek isterdim;
Ekonomi platformu iş adamlarının her projesini alkışlamak yerine acaba torunlarımıza emanet bırakmak gibi tarihi sorumluluk taşımaları gereken ve ülkenin en vahşi yatırımlarına üs gibi görülen Mersin’ in uğradığı ve belli ki bu gidişle uğrayacağı çevresel risk taşıyan projelere karşı ne düşünüyordu MEP sözcüleri, gözcüleri?
Örneğin ‘ne olursan ol yeter ki gel’ anlayışının yerine ‘çevreye saygılı, geleceğimizi çalmayan bir yeni vizyon ortaya konamaz mıydı?
Soru karmaşık olduysa çok somut ve yanıtı basit bir iki soru yönelteyim o halde;
-“Edremit körfezinde gelişecek turizme uygun olmadığı gerekçesiyle Ege’ den dünyanın en etkileyici koylarından biri olan Aydıncık’a reva görülen balık çiftliklerinin taşınması hakkında ne düşünüyor ‘Ekonomi Platformu’ ??”
-Aralarında son dönem yaşanamaz hale getirilen Kazanlı-Adanalıoğlu sahilindeki kirliliğe kimlerin nasıl yol açtığını merak eden var mı?
-Alata gibi ülkenin göz bebeği bir tarım vahasına birileri kurdukları çakma tesiste plastik atıkları yakıp biyodisel üretirken neredeydi MEP?
Daha da ötesine gideyim; Bileşen çatısı altında yer alan kimi aktör o çakma tesisin sahibi açıklama yaparken destek olmak üzere yanında boy gösterenlerin arasında yüreği sızlayan bir Allah’ın kulu çıkmadı mı?
Yeşilovacık gibi kartpostal güzelliğindeki tabiat harikası el değmemiş Cennete Çimento fabrikası reva görülürken ve ‘kamyonlarımız çalışacak, işsiz gençler iş bulacak’ kandırmacaları havada uçuşurken birkaç kelam etme ihtiyacı duymayanlardan çok şey beklediğimin farkındayım…
Söylenecek çok söz var ama yeterince sorunumla boğuşurken bir de ‘dost bildiğim’ cepheden atılacak taşların yaralarıyla uğraşmayayım..
Üzgünüm Leyla..
*2020 fiyatlarıyla 709 milyon 476 bin liraya mal olacağı tahmin edilen Pamukluk Sulama Projesi 2025 fiyatlarıyla 6 milyar 352 milyona çıkacağı ön görülüyor. Bugüne kadar 2 milyar 560 milyon harcanan ve bu yıl 1 milyar ödenek ayrılan projenin görünen haliyle 2025 sonunda henüz yüzde 50’ si tamamlanmış olacak. Bu durumda 2028 olarak revize edilen bitim tarihinde proje tamamlanır mı? Bekleyip göreceğiz… (Mersin Times)
ABDULLAH AYAN
‘Mersin Dedikleri Bir Limandı’ adını verdiğim kitabımın ‘Mersin ve Bankacılık’ bölümünde liman ile gelişmeye başlayan genç Mersin’ in kuruluşundan itibaren yabancı konsoloslukların ve yerli yabancı bankaların birbiri ardına ev sahipliği yapmaya başladığını detaylı biçimde anlatmaya çalışmıştım.
Kitabın bankacılık bölümünde Ziraat Bankası, Selanik Bankası, Atina Bankası (Banque D’ Athens), Deutsche Orient Bank, Banque Franchais Des Pays Orient yanında Osmanlı Bankası’ nın da kentte faaliyete geçiş öykülerini erişebildiğim belgeler ışığında yer verdim…
Kitapta Osmanlı Bankası Mersin Şubesi’ nin açılış tarihini Şinasi Develi’ nin ‘Dünden Bugüne Mersin’ kitabında yer alan 30 Ocak 1926 olarak paylaştım…
Oysa Osmanlı Bankası ve Tarih Vakfı birlikteliğiyle kurulan Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi kayıtlarına göre Osmanlı Bankası Mersin Şubesi 1892’ de kurulup faaliyete geçti..
Banka Şubesi 1926’ ya kadar kiralık bir mekânda faaliyet gösteriyordu…
Osmanlı Bankası Paris Merkeziyle organize biçimde her biri mimari açıdan görkemli eser kabul edilen İstanbul Yeni Cami (1904), Samsun (1906) ve Eskişehir (1909) şubelerinin kendi binaları inşa edilirken Mersin şubesi uzun yıllar kiracı olduğu binada faaliyet gösterdi..
Bankanın Cumhuriyet döneminde inşasını gerçekleştirdiği ilk yapı Mersin’deki şube binasıdır.
Binaya ihtiyaç duyulmasının temel nedeni İstanbul merkez yönetiminin Paris ana merkezine yazdığı mektupta dile getiriliyordu.
Mersin şube müdürü İstanbul’a gönderdiği bilgi notunda özetle;
Hizmet vermeye çalıştıkları binanın kötü durumda olmasına ve ihtiyaçları artık karşılayamaz hale gelmesine rağmen mülk sahibinin yıllık kirada yüksek bir artış istediğini, bu nedenle bankaya yakışır bir binaya ve Mersin gibi dış ticaret alanında öne çıkan kentin ithal/ihraç mallarının depolanacağı bir alana duyulan ihtiyacın altını çiziyordu…
8 Haziran 1925 tarihini taşıyan mektubunda yaptığı önerinin Mersin’in artan iş hacmi gözetilerek dillendirildiğini de ekliyordu…
Gerçekten de Mersin, Anadolu’ nun dünyaya bağlanmasını sağlayan ve 1886’da açılarak 1908’de Bağdat Demiryolunun bir parçası olan Adana-Mersin hattının denizlere açılan tek kapısıydı.
20. yüzyıl başında kentin yeni ve dinamik bir ticaret merkezine dönüşmesiyle buraya yerleşen şirketlerin sayısında ve bir başka yanıyla Bankanın işlem hacminde büyük artışlar gözleniyordu…
Yeni bina inşasına sıcak bakan İstanbul yönetimi, Paris Komitesi’nden olumlu cevap aldıktan sonra detaylı mimari projeyi 10 Kasım 1925’te Paris’ in onayına gönderdi.
380 metrekarelik alanda inşa edilecek binanın 84.700 liraya çıkacağı tahmin ediliyordu…
İnşa edilecek binanın üstünde yer alacağı 2 bin metrekarelik arsa 7 bin liraya satın alınacaktı. Yazıda, metrekareye 3,5 lira ücretin çok iyi bir fiyat olduğu ve arsa sahibinin bankanın gelişiyle civarda mevcut diğer arsalarının fiyatını artırması beklentisinde olduğu için bu rakama razı geldiği bilgisi de veriliyordu.
Ayrıca, söz konusu yer seçiminin ne kadar isabetli olduğu hususunda Paris Merkez Komitesine iletilen 10 Kasım 1925 notunda şu detaylar veriliyordu: Arsa; belediyeye giden yol üzerinde, ticaret merkezinde, limana, tren istasyonuna ve hükümet konağına uzak olmayan bir konumdaydı.
Bir ay sonra gönderilen ve projenin detaylı planının iliştirildiği yazıda, şubenin yakınında başka bir inşaat yapılmasının önüne geçmek için arsayla aynı fiyata 600 metrekarelik bir alanın daha eklendiği belirtiliyordu.
Paris’teki mimarlar projeyi detaylıca inceleyip 12 Mart 1926’da raporlarını yolladılar. Ancak, 31 Mart 1926’da kira kontratı sona erecek şubenin bir an önce yeni binasına taşınabilmesi için acele eden İstanbul yönetimi Paris’ in onayını beklemeden inşaatın başlanması talimatını resen verir.
Rapor geldiğinde bu görüşleri dikkate almak için artık çok geçtir.
Bir müddet sonra, gerek Paris gerek İstanbul Mersin’ deki müdürlerin taleplerini dikkate almak zorunda kalır.
Bankanın danışman mimarı Giulio Mongeri’nin onayıyla, İstanbul yönetimi mimar müteahhit Orisdis Zaglioli’ nin Mersin’ e has özellikleri ve iklimi de gözeten önerilerini ve eklemelerini kabul eder.
Buna göre üst katta yer alan dairelerin genişlemesi, yapının dış duvarla çevrilmesi, demir tırabzan ve kaldırım yapımı, su yoksulu Mersin’ de sorunu kökünden çözecek bir kuyunun kazılması, pompanın yerleştirilmesi ve çamaşırhane odasının yapımı için ek olarak 10.312 liralık harcamayı karşılayacak para gerekmektedir.
Paris Komitesi müdür daireleri kurulu; proje hakkındaki yorumların ancak inşaat iyice ilerledikten sonra iletilmesine dair şaşkındır. Ayrıca balkondan alınacak bu alanın şubenin cephesini ve şube girişinin çatıdan aydınlatmasını etkilemeyeceğini umduğunu kaygılı bir dille ifade etmekten de geri kalmaz..
İstanbul cevabı, Mersin gibi sıcak bir şehirde kaliteli hizmet veren ve güçlükle bulunup istihdam edilen personeline daha geniş bir yaşam alanı sağlamak ve iyi şartlarda çalışma imkânını sağlamak için fedakârlıktan kaçınılmadığı, bütçenin de çok yüksek olmadığı göz önüne alınarak bu değişiklerin onaylandığı biçiminde olur.
Böylelikle proje tadilatına da gidilir. Oda sayısı müdür için dörtten beşe, müdür yardımcısı için üçten dörde yükseltilir..
Ayrıca Mersin gibi sıcak ve nemli bir şehir için önem taşıyan, gündüz denizden gelen meltemi kışın da dağdan gelen esintiyi alacak bir havalandırma sistemi yerleştirilecektir.
Cephe ve ışıkla ilgili duyulan kaygılara yanıt danışman Mimar Mongeri’ den gelir. Mongeri her iki hususta da projenin etkilenmeyeceği konusunda Paris’e güvence verir.
Öncelikle kiradan kurtulma amaçlansa da, binanın inşaatının tahmin edilenden uzun sürmesi nedeniyle şube bulunduğu mekânın kontratını İnşaat sonuçlanana kadar uzatmak zorunda kalacaktır.
Şubenin yeni binaya geçişinin 1927’nin ilk yarısında olduğu anlaşılmaktadır. Haziran 1927’de müdürlere lojman olarak hazırlanan üst kattaki dairelerinde yapılan banyolara yerleştirmek üzere küvetler gönderildiği 30 Haziran 1927 tarihli Banka Yönetim Kurulu tutanağından anlaşılmakta.
3 Kasım 1927’ de ise şubenin İstanbul yönetimine göndermiş olduğu, yapının etrafındaki boş alanın bahçeye dönüştürülmesi projesi onaylanır…
1933 tarihli bir tapu kaydından bahçenin arka kısmına düşen ve binanın solunda kalan yaklaşık 40 metrekarelik bölümün 30 Haziran 1927’ de istimlak edildiği anlaşılmaktadır.
Osmanlı Bankası Mersin Şubesinde müdürlük ve üst düzey yöneticilik yapanların arasında banka arşivinden tespit edebildiğim isimler ise şöyle:
Setrak Délyférian (1911)
A . Tabet (1912)
Charles Albert Vitalis (1912)
Garabed Baltayan (1913)
George Dibo
Nicolas Correnti (1914)
Valtadjis Prodomos (1914)
Démosthène G. Coukidis (1920)
Théodore Solomonides (1920)
Mehmed Rıza (1920)
Georges Decipris (1920)
Saad Antoine (1923)
İsmail Hayreddin (1924)
Mehmed Naci (1924)
Selim Salem (1924)
Giovanni Molinari
Robert Massot (1928) (Mersin Times)
ABDULLAH AYAN
“Washington’ da hâkimler var olmaya devam edecek mi?”
Trump gittikçe altından kalkılmaz hale gelen dış ticaret ve bütçe açıklarıyla başa çıkmak için öncelikle gümrük tarifelerini yükselteceğim diye iyi kötü işleyen dünya ticaretinin en önemli dinamiği olan gümrük tarifleri üzerinden var olan sistemi kaosa sürüklemekle koyuldu işe…
Ardından da dış kaynak bulma umuduyla tarihin en büyük anlaşmalarına boyunlarını uzatan ABD’ ye ‘elleri mahkûm’ körfez ülkelerini ziyarete çıktı…
4 trilyon dolara varan büyük kısmı geleceğe yönelik vaatlerle dolu anlaşmalar imzalanırken, başta Almanya, Fransa yanında ABD’ ye göbekten bağlı stratejik ortak İngiltere’ yi de içine alan tüm NATO ülkelerine ‘bundan böyle jandarmalığınızı yapmayacağız, başınızın çaresine bakın’ anlamına gelen ‘pamuk eller cebe’ içerikli mesaj vermekten de geri kalmadı…
Ortadoğu’ da bir yandan Suudi Arabistan öncülüğünde tüm körfez ülkelerini hizaya çekerken, tıpkı NATO ülkelerine verdiği ev ödevinin benzerini Irak ve Suriye eksenli tüm bölgeye deklare etti:
Trump’ a göre bundan böyle ABD’nin askeri müdahaleleri ve “başka coğrafyalarda ulus inşası” dönemi kapanmıştı ve herkes konumunu bu stratejiye göre belirlemeliydi…
Trump, Biden döneminde yüz milyarlarca dolar aktarılan Ukrayna’ nın da Rusya karşısında artık ABD desteğinden yoksun biçimde ‘onursuz bir barışa’ razı olmasını, Beyaz Saray’ da ‘ağırladığı!’ Zelensky’ e mahalle kavgasında ağıza alınmayacak hakaret dolu cümlelerle anlatıyordu…
Tek istisnası vardı Trump’ ın…
Durdurmak bir yana uyarma gereği bile duymadan İsrail’ e her türlü desteği veriyor, Netanyahu’ ya ‘elini korkak alıştırma’ tavrıyla on binlerce Filistinli çocuğun katledilmesinin suç ortaklığını gönül rahatlığıyla üstleniyordu…
‘Başka coğrafyalarda Ulus inşa dönemini’ kapattığını her fırsatta ifade eden Trump’ ın iş İran’ a gelince molla rejiminin içeriden yıkılması için her türlü girişime yeşil ışık yakacağından hiç kimsenin şüphesi yoktu…
Dışarıyı böyle tahkim ederken içeriyi boşlaması da beklenemezdi…
İlk andan beri düşmanlığa varan göçmen karşıtlığını dile getiren ve pek çok ülkeden ABD’ ye gelmiş, yasal ikamet izni olanlar da dâhil ne kadar yabancı varsa geri göndermeyi kafasına koyan Trump’ ın karşısına, ABD kurucu yapısının en güçlü ayağını oluşturan kuvvetler ayrılığı ve o kuvvetlerin temel taşı bağımsız yargı engel olarak çıktı…
Yargıyı dolaylı yollardan ekarte etmeye çalışan Trump’ ın bir başka baş ağrısı, Çin ile girdiği ticaret savaşlarına da karşı çıkan, bu dönem uygulanmaya çalışılan ekonomi politikalarına ve göçmenlere karşı sürdürülen düşmanca tavra karşı çıkan Demokratların kalesi Kaliforniya eyaletinin seçilmiş Valisi, Başsavcısı ve Los Angeles gibi metropollerin Belediye başkanlarının kendisine karşı tutundukları tavırdı…
Trump’ ın kolladığı fırsat 30 Mayıs Cuma günü ‘yasa dışı göçmen avı’ na çıkan ABD Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza (ICE) biriminin, belgeleri eksik olan göçmenlere yönelik operasyonlarına tepki olarak başlayan gösteriler sonucu ortaya çıktı…
Hafta sonu onbinlerce göstericinin Los Angeles kent merkezini işgal etmesi ve sonucu yer yer şiddete varan eylemleri Trump daha ilk andan itibaren silahlı güçle bastırma planını anında devreye soktu. Trump’ a göre Los Angeles “şiddet yanlısı isyancı çetelerin” kontrolüne geçmişti ve bu kabul edilebilir bir şey değildi…
Hafta sonu tatile çıkarken, “Onların yeni taktiği tükürmek. Eğer tükürürlerse, biz de vururuz” derken o ‘vuracak güç’ olan Ulusal Muhafızlara Kaliforniya’da sokakları işgal eden çeteleri temizleme talimatı verdi.
2 bin kadar asker tam muharebe teçhizatı ve otomatik silahlarla Los Angeles’te konuşlanırken ABD Ordusu’nun bölgesel komutanlığı ise 500 deniz piyadesinin sahaya sürülmek üzere hazır bekletildiğini açıklamakla kalmadı, yeni 2 bin Ulusal Muhafızı daha bölgeye gönderme emrini verdi..
Bununla da yetinmedi Trump; sadece Los Angeles’ te değil başka şehirlerde de orduyu devreye sokabileceğini, hatta olağanüstü durumlarda yürürlüğe konabilen “isyan yasasını” bile raftan indirilip uygulamaya geçirilebileceğini telaffuz etti…
Trump tüm bu adımları Federal bir ülke olan ABD’ de Kaliforniya Valisini devre dışı bırakarak resen aldı…
Oysa ABD sistemine göre; Ulusal Muhafız birlikleri eyaletlerin yetki alanında bulunuyor ve yangın, sel veya doğal afet gibi durumlarda Valilerce göreve çağrılıyor. ABD başkanının doğrudan görev emri vermesi ve komuta yetkisi sadece savaş ya da ulusal acil durum hallerinde mümkün….
Kaliforniya Valisi Gavin Newsom, Trump’ın müdahalesini “eyalet egemenliğine ağır bir saldırı” olarak nitelendirirken ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth’e yaptığı çağrıda “Bu yasa dışı, ahlâki olmayan ve anayasaya aykırı bir adım” ifadelerini kullandı ve ekledi:
“Trump yönetiminden, Los Angeles’a hukuka aykırı şekilde konuşlandırılan birlikleri geri çekmesini ve komutayı yeniden bana devretmesini resmen talep ediyorum. Trump devreye girene kadar herhangi bir sorun yoktu. Bu, eyalet egemenliğine yönelik gerilimi arttıran ciddi bir ihlaldir. Emri geri çekin. Kaliforniya’ da kontrolü Kaliforniya’ya geri verin.”
Trump’ ın özellikle Çin’ e uyguladığı gümrük vergilerinin dış ticarette Kaliforniya ekonomisine ciddi zarar verdiğini ve gerekirse eyalet olarak Çin ile özel anlaşmaların yolunu arayacaklarını ifade ederek büyük bir kırılmanın yaşanabileceğini aylar önce açıklayan Kaliforniya Valisi Newsom ile büyük kavgaya hazırlanması aynı zamanda ABD içindeki büyük iç bölünmeyi giderek daha belirgin hale geliyor.
Ve Amerika’nın küresel bir hegemon olarak statüsü göz önüne alındığında, sınırları içinde olanların dünyanın geri kalanı için derin etkileri var.
Var çünkü askeri müdahaleleri ve “ulus inşası” döneminin sona erdiğini ilan eden Trump şimdi ABD’ de tüm gücü ele geçirip, hukukun üstünlüğüne dayalı federal yapının temel kolonlarını kesmeye, eyaletlerin yetkilerini iğdiş etmeye yönelmiş durumda..
Başta NATO ülkeleri ve Ortadoğu’ da her Ulus kendi göbeğini kendi kessin anlayışıyla yeni bir Dünya inşası söz konusu ancak kendi içinde bir Yeni Amerika’ nın nasıl şekilleneceği bilinmezlerle dolu hayati bir soru olarak karşımızda duruyor…
Gümrük tarifelerini arttırma kararnamesini hukuka aykırı bularak geri çeviren ABD yargı sistemi, önümüzdeki gün veya saatlerde Kaliforniya’ ya ancak savaş halinde sahaya sürülecek askeri gücün protestocular üzerine gönderilmesine karşı dur derse, Trump bu karara uyacak mı?
Yoksa bildiğini mi okuyacak?
Türkiye’ de son dönem aşina olduğumuz gidişat sonucu yanıtını bildiğimiz soruya muhatap olma sırası akla ziyan bir olasılık gibi dursa da ABD’ ye mi gelecek?
Yaşadığımız son döneme ‘belirsizlik çağı’ adını verenlerin haklı çıkaracak yeni bir durumla karşı karşıyayız… (Mersin Times)
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.