CHP: BUGÜNÜN DIŞINDA TARİHİN İÇİNDE!

ABONE OL
1 Ocak 2021 00:00
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Büyük umutlarla girilen bir seçimden, istenilen sonuçların alınamamasının yaratacağı kaçınılmaz tartışmalar CHP’de yoğun bir şekilde yaşanmaya devam ediyor. Bu tartışmaların, köklü bir partide bu derece yoğunlaşmasının temel birkaç eksenine dikkat çekmek isterim.

 

Öncelikle 16 Nisan 2017 Anayasa Referandumu gibi 24 Haziran 2018’te yapılan seçimler de sadece bir seçim niteliği taşımıyordu. Bu tarihlerde yapılan iki seçim tek bir seçim özelliğinde ve birbirini tamamlayıcı nitelikteydi.

 

Neydi bu tamamlayıcı nitelik?

Türkiye’de yönetim sisteminin değişikliği çerçevesinde rejim değişikliğiydi.

 

Siyaset biliminde ‘yönetim sistemi’ ve ‘rejim’ iki ayrı kavram olarak kullanılmakla birlikte belirli dönemlerde iç içe geçen kavramlardır. Yönetim sistemleri rejimi, rejimler yönetim sistemlerini belirleyebilmektedir.

 

İşte tam da Türkiye, 2017 yılı itibarıyla 94, 2018 yılı itibariyle 95 yıl önce yola çıktığı cumhuriyet rejiminden artık net olarak uzaklaştığının adını koymuştur, bu iki seçimle…

 

Siyasi iktidar yine halk tarafından seçilecektir, doğru ancak yeni sistemle siyasi iktidarın yetkileri, güçler ayrılığı ilkesini aykırı olarak tek merkezde toplanacaktır. Ki bunun uygulamalarını da cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle hızla görmekteyiz.

 

İşte bu seçimlerin birincil derecede önemi burada ortaya çıkmakta; Türkiye 5 yıl süreyle bir iktidara belli sınırlar çerçevesinde yetki vermekle kalmıyor, aynı zamanda devletin güçler ayrılığına dayalı mekanizmasında istediği gibi oynama gücü de tanıyor.

 

Bu radikal değişim, kaçınılmaz olarak söz konusu iki seçimi de tarihi seçim niteliğine dönüştürmüş oldu.

 

Bir benzetme yapmak gerekirse, bir turnuva süresince oynan 10 maçtan yarı final ve final niteliğinde iki maçtı…

 

16 Nisan 2017 ve 24 Haziran 2018 seçimleri.

 

Kaybedilen iki maç değil kupaydı.

 

Zaten CHP’nin de içinde yer aldığı muhalefet, seçimleri kazanmaları halinde parlamenter sistem temelinde, güçler ayrılığını eksen alan sisteme dönüş yapmayı vaat etmiş; AK Parti-MHP ittifakı ise ‘gücün tek merkez’de toplandığı ve bugün uygulamaya konulan sistemin tarafları olarak sahaya çıkmıştı.

 

Kazananın da kaybedeninde kupa kazanılmış gibi sevindiği bir süreç…

 

Yıkım ve beraberinde özellikle muhalefet partileri içinde yaşanan yoğun tartışmanın sebebi buydu. Artık kupa kaybedilmişti. Ya yeni bir kupa iddiasıyla bulunup sahaya çıkılacak ya da iç tartışmalara gömülerek, top değil laf çevrilecekti. Ne yazık ki ikincisi aldı başını gidiyor.

 

CHP’deki tartışmanın yoğunlaşmasının ikinci nedeni tabi ki siyasi çıkmazı…

Türkiye’de önemli devrimlerde imzası olan, Türkiye siyasi hayatının kriz dönemlerinde kritik misyonlar üstlenmiş bir örgütlenme, parti olan CHP, son 20 yıldır Türkiye siyasetindeki temel kırılmaya karşı doğru bir çözüm yöntemi kuramamaktadır.

 

Gemiyi fırtınalardan koruyup limana yanaştırma ve fırtına geçene kadar limanda tutma anlayışındaki bir kaptan misali, Türkiye’nin içinde bulunduğu bölgede yoğun olarak hissedilen dünya sistemindeki dönüşümü kaygılı, dolayısıyla çekinik bir bakış açısıyla yorumlamaktadır.

 

Oysa 21. Yüzyıl, hem iletişimdeki sınırsızlığın sunduğu insan ilişkileri hem üretim sistemindeki otomasyon hem de bilimsel gelişmeler çerçevesinde yeni bir yaşam, dünya düzenini solumamıza neden olmuştu.

 

Tam da burada, yeterli ve doğru çözümleme yapamama sorununu CHP ile sınırlandırmamak gerek; başka ülkelerde de sosyal demokrat, sol yelpazede yer alan örgütlenmeler, partiler aynı çıkmazı yaşamaktadır.

 

Neoliberalizm dalgasından kaçınma arayışı ne yazık ki alternatifini üretememekten kaynaklı siyasi pratikler geliştirememesine yol açmaktadır.

 

CHP, ilkeleri arasında yer alan ‘devrimci’ tutumunu ortaya koymayarak, aslında varlığını tartışmalı hale getirmiştir.

 

Bu yapısal sorunu aşmasının yoğun teorik tartışmalara eşlik edecek pratiklerle sağlanacak bir gerçektir.

 

Bir diğer eksen sorun, zamanında geliştirilmeyen pratiklerin sonra yaşananlara doğru pratikler geliştirilmemesidir. Kitlenizi bir doğruda kanalize edemezseniz, yeni gelişmede kanalize etmeniz gittikçe zorlaşır. Aynı zamanda zihinsel olarak sizin de tahlil yeteneğinizi zayıflatır.

 

CHP bu eksikliğin bedelini ağır bir şekilde ödemekte; yaşanan günlük gelişmelere bir türlü oluşturamadığı ilkeler çerçevesinde yön verememekte. Elindeki kozları, hedefe gönderememektedir.

 

Bu tahlillerimizi aynı maddede derinleştirebilir, başka maddeler ekleyerek çoğaltabiliriz.

 

Bugüne gelirsek, CHP’nin artık, sorunun parti içi tartışmalar düzleminde değil ifade ettiğimiz gerçeklere dayalı yapması zorunluluğu vardır. Ne lider ne kadro tartışmasıdır bu…

 

CHP yönetimine kim gelirse gelsin, karşı karşıya kalınan gerçeğin, bu anlayışla dönüştürmesi imkansızdır. CHP’nin ilkeleri olan ‘Altıok’un içi siyasi pratiklerle doldurulmalıdır. Ki bu hiçbir aceleye ve kaygıya düşmeden, net siyasal tercihlerle yapılmalıdır.

 

Yaklaşan yerel seçimlerde belirlenecek adayların isimleri değil programları esas olmalıdır. Bu yapılarak tarihsel rol yerine getirilecek mi yoksa umudun kesildiği bir parti olarak tarihteki yerini alacak mı? Yanıt için çok az kaldığı belli…

 

CHP’nin bundan sonra bir tek seçeneği var.

Yerel de başarılı olmak.

Bunun için son derece itinalı bir çalışmayla Eskişehir modelinde olduğu gibi başarıyı yakalaması lazım.

Bunun için aday profilleri çok önemli.

Ankara, İstanbul gibi mega şehirlerde başarı sağlanamazsa CHP çok daha büyük problemler yaşayabilir.

Mersin özelinde mevcut adaylar arasında Vahap Seçer,  Selçuk Dereli gibi başarıya endeksli aday adaylarının da olması iyi; Ancak CHP elini çabuk tutmalı.

Çünkü, şimdiden yerel seçimler için kolları sıvayan AK Parti’nin ‘baskın’ programları devreye girebilir, bu anlamda hükümet olarak da ne yapacağı belli olmaz. (10.09.2018)

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.


HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.