MUSTAFA MIZRAK

MUSTAFA MIZRAK

31 Ekim 2021 Pazar

GÜNYÜZÜ

GÜNYÜZÜ
0

BEĞENDİM

ABONE OL

MUSTAFA MIZRAK

Duygular arasında, iyi ya da kötü diye ayrım yapmak, öfke’yi ötelemek en doğru olandır. Farklı dinler ve kültürlerin duygulara bakışı da bir benzerlik gösteriyor. Hangi duygunun iyi olduğunu ya da hangisinin kötü olduğunu önsel bir belirleyişle sunan bu kültürel benzerlik, genelde bütün duyguları, özelde ise öfkeyi anlamamızı geciktiren bir sürece neden olmuştur. Uzak doğu dinlerinde ve Budizm’de, hep bir sükûnet yönlendirmesi söz konusudur. Burada kast edilen sakin olmanın kötü olması değil tam tersine öfkenin sükûnetin karşısındaymış gibi gösterilmesidir.

Duygusal tepki vermek, mantıklı tepki vermek gibi ifadelerden de anlaşılacağı üzere duygularımızı hep bilişsel olmaktan uzak tutarız. Bir makineymiş gibi tepki vermek ve sadece öyle davranmak bizi insan olmaktan uzaklaştırır. İnsanlık tarihi boyunca öfke kötü bir duygu olarak ele alınmış ve ötelenmiştir. Kültürel farklılıklar göz önünde bulundurulunca öfke’nin bu kötü ünü pek değişmemiştir. Her toplumun kendine özgü anonim kültürü vardır. Birçok toplumun atasözleri, genelde, bir birine oldukça benzer.

Birisi gözümüzün içine bakarak yalan konuştuğunda öfkeleniriz. Aldatılmaya ya da sıradan bir kandırılma karşısında kim öfkelenmez. Birisi bize saldırdığında öfkeleniriz. Sözlü ya da fiziksel bir saldırıya uğradığımızı düşünelim bir an için. Anlamaya çalışırız ve öfkeleniriz. Bu örnekleri, tecrübelerimizle ya da başka birisinin deneyimleriyle genişletebiliriz. Hepsinde öfkenin değerlendirmeci yanıyla karşılaşırız. İşte burada öfkenin saf hali bir karşı durmadır. İçinde yaşadığımız sosyal çevrenin, öteki insanlarla olan ilişkilerimizi belirlediğimiz, karşılıklı etkileşimde önemli bir yeri vardır öfkenin. Öfkenin stratejik olduğu gerçeği tam da burada devreye girer. İçinde bulunduğumuz koşullar çerçevesinde taktiksel bir tutumla bağlanırız ötekilere. Birisine ya da bir olaya ya da bir duruma karşı gelişen duygularımızın yargılayıcı ve değerlendirmeci oluşu burada gün yüzüne çıkar.  (Mersin Times)

Devamını Oku

BİREY VE TOPLUMSAL YAŞAM

BİREY VE TOPLUMSAL YAŞAM
0

BEĞENDİM

ABONE OL

MUSTAFA MIZRAK

Geleneksel toplumlardaki evlenme biçiminin genellikle görücü usulü olduğu görülmektedir. Kültürel yapının da etkisiyle bireyler eş seçiminde sadece kendi iradeleri ile hareket etmemekte ailelerinin de yönlendirmesi ile evliliklerini gerçekleştirmektedirler. Kırsal bölgelerde kente kıyasla kadınlar daha erken yaşta evlenmektedir. Ancak coğrafi bölge sadece belirleyici etken olmamaktadır. Kadınlar içinde yaşadıkları toplumun kültürüne, gelenek ve göreneklerine, dini inançlarına göre de erken evlenmektedirler.

Bireyler gündelik olayları anlamlandırırken kendilerince ifadeler kullanırlar ve bu ifadeler bireylerin gündelik hayata uyumuna kılavuzluk eder. Bu ifadelerin bireylerarası anlamlı olmasının nedeni bu olayların anında diğer aktörlerce de anlaşılır olacak şekilde üretilmesi ve algılanmasıdır. Düşünce ve yöntemlerin bilinmesi gündelik hayatta bireylerin kendilerince anlamlandırdıkları bu terimleri ve insanların kültürel normlarını nasıl keşfettiklerini anlamamızı, toplumun sıradan üyelerinin sağduyu faaliyetlerini, gündelik hayatın örtük kurallarını, doğasını ortaya çıkartmayı, anlamayı sağlar.Bireyler toplumsal normları fark ederek durumdan anlam çıkardıklarında, toplumsal gerçekliği inşa etmektedirler. Toplumdaki bireyler davranışlarını, bulundukları ortamı ve zaman dilimi gibi unsurları kendi denetimleri çerçevesinde tutmaktadırlar.

Birey toplumda karşılaşmış olduğu her türlü dışsal etkenden, fiziksel her türlü uyarandan ve toplumdaki gelişmelerden etkilenmekte ve toplumu oluşturan failler olarak yorum getirmektedirler. Gündelik hayatı şekillendiren ve yaşamları boyunca insanların hayatında gerçekleşen belli başlı evreler olarak tanımlayabileceğimiz; doğum, evlenme ve ölümün gerçekleşme biçimleri belirli adetlere, inançlar, dinsel bağlılıklara ve kültürlerin beklentilerine göre şekil almaktadır. Rab Korkusu Bilginin Temelidir. Oysa Ahmaklar Bilgiyi Ve Terbiyeyi Küçümser. (Mersin Times)

Devamını Oku

ZİHİNSEL SAĞLIK

ZİHİNSEL SAĞLIK
0

BEĞENDİM

ABONE OL

MUSTAFA MIZRAK

Sosyal medya görsel olarak çok hızlı bir şekilde değiştiği için bizler de bir dakika içerisinde bir sürü insanın paylaştığı fotoğrafları görebilir ve bu durum da beynimize çok fazla bilgiyi kısa zamanda almamıza sebep olarak yorgunluk hissedebiliriz. Sosyal medya beynimize sürekli yaşadığımız şeyleri reddederek rol yapma görevi veriyor ve uzun vadede kişiliğimizde zararlara yol açıyor.

Sosyal medya bağımlılığı tıp literatürüne henüz alınmamış ancak terapistler bu bağımlılığı da diğer bağımlılık tedavilerinde kullandıkları yöntemlerle çözmeye çalışıyorlar. Öncelikle gerçekten bir sosyal medya bağımlısı olup olmadığınızı belirlemek kurtulma yolunda atılacak en önemli adımdır.

Günümüzde yeni medya veya medya ortamları hayatımızın olmazsa olmazları arasına girmişlerdir. Bu yeni medya teknolojileri geleneksel medya araçlarının yerini almaya başlamıştır. Sonuç bağlamında sosyal medya yayılımcı, sanal avantajları yanı sıra etkileşim nedeni ile insanları bağımlı hale getirmiştir.

Sosyal medya bağımlılarının sayısı çok fazla olduğu için ve çoğu kullanıcı bağımlı olduklarının farkında bile olmadıklarından bunu düzeltme ihtiyacı dahi duymazlar.

Sosyal medya bağımlılığı yüzünden kişiler birçok zihinsel sağlık problemleri yaşamaktadırlar.

Her ne kadar sosyal medyadaki fotoğrafların aslında gerçek hayattan uzak yapay bir sunum olduğu bilinse de bunlara maruz kalmak kişiyi kıskanç hale getirerek ruh sağlığını etkileyerek saldırgan ve güvensiz hale getiriyor.Sosyal medya ağlarını yediden yetmişe her yaş grubu kullanıyor ve de bu ağlarda anonim bir karakter oluşturmak çok rahat. Bunu bilen kötü niyetli insanlar ekranlarının arkasına saklanarak birçok insanın endişeli birey haline dönüşmesine sebep oluyorlar.

Rab Korkusu Bilginin Temelidir. Oysa Ahmaklar Bilgiyi Ve Terbiyeyi Küçümser.  (Mersin Times)

Devamını Oku

BAŞ SORUMLU

BAŞ SORUMLU
0

BEĞENDİM

ABONE OL

MUSTAFA MIZRAK

Kapitalizmin, içinde yaşanılan dünyayı yaratıp, insan ilişkilerini düzenleyerek, insan doğası üzerinde nasıl hâkimiyet kurduğu ve aynı zamanda küresel şirketlerin gelecekte hiçbir şeyin kendilerini rahatsız etmeyeceği bir dünya düzeni kurmaya yönelik çabaları geçmişten günümüze gelişim evreleriyle ortaya konulmuştur. Kapitalist yapılanmanın yeni modu, esneklik üzerine oturmakta; esneklik, kapitalizm için maksimum kâra ulaşmanın, kendini yeniden üretmenin ve meşrulaştırmanın yolunu açmaktadır. Kapitalizm bugün bütün bir bireysel/toplumsal hayatı esneklik üzerinden ablukaya almış durumdadır. Esneklik, aynı zamanda, yeni kapitalizmin ürettiği bireysel/toplumsal travmanın da baş sorumlusudur.

Yeni kapitalist dünyanın ideolojik ve kurumsal baskısı öznenin özerkliğini yok etmekte, komplike disipliner teknikler üzerinden mahremiyet ihlal edilmekte, çalışanlar “elektronik göz” hapsinde tutulabilmektedirler. Artan işsizlik ve sosyal güvenceden mahrumiyet, ulusal/küresel ekonomik krizler kitleleri her gün daha da korunaksızlaştırmakta, eko-sistemin kan kaybetmesiyle doğal yaşam alanları yok olmakta ve toplum gerçek anlamda bir “risk toplumu”na dönüşmektedir. Artan toplumsal korkulara kapitalizm için besin değeri yüksek yeni korkular ilave edilerek risk gündelik yaşamın rutinine dönüştürülmektedir.

Ahlaki değerler hayatlarımıza bireysel arzularımızın ve amaçlarımızın sağladıklarının ötesinde bir anlam sağlar. Esneklikle gelen hızlı ve sürekli değişime adaptasyon mecburiyeti bireyin bağlılıklarını değişen ve çeşitlenen bir bağlama oturtmaktadır. Kişinin bağlılık duyduğu kurumlar, yaşam tarzları, değerler sistemi sürekli değişme halindedir. Bu durum kapitalizmin bir oyunudur.

Ahlak, son yıllarda siyaset, eğitim, ekonomi ve meslekler alanında küresel düzlemde gündem oluşturmakta, çevre, genetik, kürtaj vb. güncel sorunlar ahlak teması etrafında tartışılmaktadır. Bu tartışmalar bireyi mensubu olduğu örgütün özel normlarına uymaya teşvik eden iş/meslek etiklerinin gelişmesine katkıda bulunmakta; ancak, genel ahlakın kuşatıcı/bağlayıcı gücünün her gün daha da zayıflamasının önüne geçilememektedir. Rab Korkusu Bilginin Temelidir. Oysa Ahmaklar Bilgiyi Ve Terbiyeyi Küçümser.  (Mersin Times)

Devamını Oku

EMİR

EMİR
0

BEĞENDİM

ABONE OL

MUSTAFA MIZRAK

Beklerken, Metroda ayaktayken hiç olmasa da bir iki satır okuyun. Yada param yok diyorlar. Eskiden geçerli bir bahane olsa da günümüzde parasızlık kitap okumamak için bir engel değil. Para vermeden kitaplara ulaşabileceğiniz o kadar çok seçenek var ki. Halk kütüphanesine gidin ya da sahaflardan daha düşük fiyata ikinci el kitap alın. Okuduğunuz ve bir daha okumayacağınızı düşündüğünüz kitapları yenileriyle takas edin. Seçenekler henüz bitmedi. İnternetten ücretsiz ya da düşük ücretli e-kitaplar bulun. Telefondan, tabletten ya da herhangi bir elektronik cihazdan okuyabilirsiniz.

Okumak her zaman kolay değildir ama bu çok zor olduğu anlamına da gelmez. Eğer az zamanınız ya da enerjiniz olduğunu düşünüyorsanız büyük kitaplar seçmeyin. Kitap okumak için birden fazla neden var. Eğer akademik bir deneyim yaşamak istemiyorsanız ağır kitapları okumak zorunda değilsiniz. Eğlence amaçlı da okuyabilirsiniz. Bir kitap seçin ve onu keyifli bir deneyim haline getirin: Gülün, ağlayın, şaşırın, merak edin. Her gün için bir hedef koyun, birkaç dakika okumakla başlayın. Süreyi uzatın. Sonra zaten çok seveceksiniz ve bırakamayacaksınız. Sadece kendinize okumak zorunda da değilsiniz. Bir çocuğa da okuyabilirsiniz. Emin olun onlara büyük bir iyilik yapmış olursunuz. Kitapları hayatın bir parçası yapmak hiç de zor değil.

Diyelim ki okuma alışkanlığı edinmek istiyorsunuz ama nereden, neyle başlayacağınız hakkında bir fikriniz yok. O zaman elinize ilk geçen kitabı okuyun. Okumak zaman içinde öğrenilecek, bir aktivitedir. Okudukça neyi sevdiğinizi, hangi türe daha fazla yakınlık duyduğunuzu anlayacaksınız. Farkında olmadan bazı kitaplarla bağ kuracaksınız, belki de hayatınızın kitabını bulacaksınız. Eğer okuduğunuz kitaba kendinizi kaptırmışsanız, okumayı bırakıp uyumak istemezsiniz. Ya da kitap okurken bir fincan çay ya da kahve içmeyi tercih edebilirsiniz. Yorgun olmadığınız zamanlarda okumayı deneyin. Örneğin öğle yemeği molasında ya da sabah uyandığınızda. Yolculuk esnasında da okuyabilirsiniz. İsterseniz tüm bu önerileri unutun ve düşünün: Kitap okurken uyuyakalmak aslında o kadar da kötü değil. Kim bilir belki hikâyeyi rüyalarınızda devam ettirirsiniz.

Rab Korkusu Bilginin Temelidir. Oysa Ahmaklar Bilgiyi Ve Terbiyeyi Küçümser.  (Mersin Times)

Devamını Oku

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.